21.11.08

YAZARA KIRILAN KARAKTER

Yattığı ağacın altından kalktı. Kalkan aslında ağaçtı. Bilincini bıraktığı yerden aldı. Kısa cümleler kurmalı, dedi. Hızlı yazmalı, çabuk bitmeli. Saçlarım uzamadan, ayaklarım kısalmadan bitmeli. Belki kar yağar kağıt kaleme.
İki kapılı handa üçüncü kapıdan kaçmalı. Kapısından kovulduğu meyhaneleri hatırladı.
Ter kokan bulutların altında yürüyenleri gördü. Gördüğü siluetiydi. Sarhoş muydu? Belki. Kimin umurunda. Ya sizin?
Bir soru işaretiydi doğada. Doğa kimdi? Ben kimdim! Anlatan tanrıydım belki. Adı tarihe küçük harflerle geçecek “ben “
Bir çiçeğin yanından geçti. Karıncayla yarışıyordu. Aslında yazarın beyim kıvrımlarımdaydı. Cinayeti gören adamdı ya da kadın. Belki de cinayetin kendisiydi. Kalemi kağıtla sevişen şairdi ya da. İnadın ters yüz edilmiş kanıydı, imgeydi. Anlamadınız değil mi? Anlaşılmazdı.
Her hikayede yeniden dirilen yazarın, hiç acımadığı karakteriydi. Eskiydi, yeniydi, özgürdü, mahkumdu, kuştu, uçtu. Kanatlarını hep kırdı Tanrısı. Dilini çekti, kesti. Dilini eline aldı, şöyle bir yokladı. Kokladı. Ayaklarının altından giden zamana taktı.
Bu yazılanları gördü sonra. İçindeki üç noktaları hemen tükürdü. Tükürdüğü noktaları yutkundu. Biri boğazına takıldı. Kırıldı, küstü yazara.

"MEHMET ÖZCEYLAN"

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder